İnsanlık kurduğu ekonomik sistem ve şehirleşme düzeni içinde yaşamını sürdürürken gerekli olan ihtiyaçlarını temin etme konusunda ölümcül bir duyarsızlığa girmiş durumda. Bu duyarsızlık küçük bir su şişesinden başlayarak elimizin altında ki tüm ürünleri içine alıyor. Geçen yazımda musluk suyu içmenin neden önemli olduğundan bahsetmiştim. Bugün ise bu tarz küçük eylemlerin nasıl büyük etkilere yol açtığını bilimsel bir yaklaşımla ele almaya çalışacağım. Tüketim çılgınlığının ve bilinçsiz yapılaşmanın yol açtığı çevre kirliliği bu düşünce yöntemiyle engellenebilir ve olumlu bir sonuç alma yönünde büyük adımlar kat etmemizi sağlayabilir.
Fizikte ele aldığımız çok temel bir konudan bahsetmek istiyorum. Bir nevi denge fikrine çıkan bu fikirsel deneyi ele alarak ekolojik sistemleri anlamaya çalışalım.
Elinizde bir kutu ve bir parçacık olduğunu düşünün. Kutu sağ ve sol olmak üzere iki bölmeye ayrılmış olsun. Parçacığımız da bu kutu içinde serbest gelişigüzel bir şekilde hareket etsin. Genel olarak baktığımızda parçacığın sağ tarafta mı yoksa sol tarafta mı olduğunu kestirmeye çalışalım. Aslında bu oldukça basit bir cevabı içerir.Parçacık %50 olasılıkla sağda veya %50 olasılıkla solda bulunacaktır. Burada odaklanmamız gereken taneciğin hareketini yani davranışını öngörmeye ve anlamaya çalışmak olmalı.
Tek parçacık için öngörümüz oldukça kolay olacaktır. Tıpkı yazı tura oyununda yazı ve tura gelme olasılığının yarı yarıya olması gibi. Şimdi işi biraz daha ileriye götürelim ve kutuya bir parçacık daha ekleyelim. Parçacığın bir önceki ile etkileşimini saymazsak onunda kutunun hangi bölmesinde bulunduğunu tahmin etmemiz kolaydır. Aynı mantıkla onunda sağ mı yoksa sol bölmede mi olduğunu tahmin edebiliriz. ikisinin de sağ bölmede olması ya da aynı anda ikisininde sol bölmeden olması gibi olaylar hakkında konuşmamız mümkündür. Aynı şekilde bu sayıyı üçe çıkarırsam da hesaplama aynı şekilde devam eder fakat farklı davranış durumları ortaya çıkmaya başlar.Buraya kadar herhangi bir sıkıntı yok. Asıl sorun işin içine parçacıkların etkileşimini koyunca başlıyor.Burada dikkat etmemiz gereken nokta etkileşim. Çünkü burada ki her bir parçacık aynı zamanda etrafında ki diğer elemanlarla etkileşim halinde olacaktır. Yani gerçek hayatta bu deneyi gerçekleştirmeye çalışırsak 3 parçacık için bile çok ciddi hesaplamalara girişmemiz gerekecektir. Yani sayı arttıkça kimin hangi tanecikle çarpıştığını ve dolayısıyla kutunun neresinde bulunacaklarını hesaplamamız neredeyse imkansız hale gelecektir.
Bu kısa deneyi anlatmamın sebebi aslında ortada bunun gibi bir sistemin var olması. Yani canlıların içinde bulunduğu mevcut doğal düzen. Burada ki her bir parçacığın yerine bir canlı olduğunu düşünün ve çarpışma yerine birbirleriyle olan farklı etkileşimleri göz önünde bulundurun. Örnek olarak bilindik bir otla beslenen otobur bir canlının var olduğu ekosistemi. Burada göz alıcı şey her bir canlının birbirine bağlı olduğu büyük bir sistemin etkilerini tam olarak ortaya çıkarmamızda ki zorluk olacaktır. Eğer mevcut bitki ortadan kalkarsa otobur canlı aç kalacak veyahut başka bir bitkiye yönelecek bu mevcut döngüde farklı bir etki yaratacak ve tükenen ota bağlı tüm dengeler farklı bir yöne doğru gelişecektir. Aynı söz konusu kutu deneyinde olduğu gibi. İşin içine ne kadar çok değişken girerse her bir değişkenin birbiriyle olan bağlantısını ortaya çıkarmamız ve bu bağlantıların nasıl hareketlere yol açtığını ön görmemiz gerekir. Fakat mevcut doğal sistemde canlı türü sayısını hesaba katarsak bu neredeyse imkansız gibidir.
İşte bu düşünceyle canlılar burada değişkenlerin yerini alıyor ve her bir değişken çevre ile sayısız şekilde etkileşime giriyor. Doğal düzen bu mantıkla belirli bir dengeye ulaşıyor.
Konuya bu kez de mevcut bir döngü üzerinden bakmaya çalışalım.
Solucanların bakterilerin ve diğer toprak altı canlıların yaşadığı bir tarla düşünelim. Bu tarla kendi içinde tamamen farklı bir ekosistem oluşturur. Solucanlar yer altında ki hareketleriyle toprağın nefes almasını sağlarken aynı zaman da organik atıkların geri dönüşümünü hızlandırır. Bu dönüşüme yardımcı olan bakteriler de aynı zaman da işin içindedir. Toprak üstündeki örümcekler zararlı böceklerle beslenirken bitki örtüsü de belirli bir denge içinde gelişmeye devam eder. Bitkilerin çiçeklerinde arılar beslenir ve arılarda döllenmeye yardım ederek bitkilerin çoğalmasına katkıda bulunur. Aynı zaman da otobur canlılar bitkileri tüketir ve mineral bakımından zengin dışkıları tekrar toprağa bırakarak toprağın verimine katkı sağlarlar. Tüm bunlara dışarıdan baktığımız da sistemi anlamamız kolay gibi görünse de işin içinde bunun gibi sistemde yer almış binlerce canlı türü vardır. Her bir canlı bir şekilde etrafında ki diğer canlılarla etkileşim içindedir ve fizikte de sıklıkla kullanılan bir denge durumuna ulaşmışlardır. Yukarıdan baktığımız da bu güzel döngüyü anlasak da her bir canlıyı mercek altına almadığımızı burada belirtmek istiyorum. İşin üzücü kısmı bu sisteme herhangi bir müdahalede bulunduğumuz zaman ortaya çıkan dengesiz durumdur.
Şimdi bahsettiğimiz toprak parçasını bir tarım arazisine çevirelim. Ve yabani bitkiler için kullanılan bir ilacı toprağa bıraktığımızı düşünelim. Bu çözümde ilaç belirli bir bitki çeşidini yok ederken geride bıraktığı alanda başka zararlılar türeyecek ve çoğalan bu zararlıların yarattığı farklı bir döngü de tahmin edemeyeceğimiz farklı problemlerle karşılaşılacaktır. Sorunun çözüme ulaştığını düşünsek bile bu kez dengelerin farklı bir yöne kaymasıyla zararı olmayan bir tür belki de arazimiz için tehlike anlamına gelecektir. Bu bilinçsiz müdahale doğaya geri dönüşü olmayan zararlar vermemize yol açacaktır.
Doğa bu bakımdan bizim müdahalemize ihtiyaç duymuyor. Sorun olarak algıladığımız her durum bizzat doğanın kendi işini halletme biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Biz tüm bağlantıları göremesek bile doğanın dengesi düşündüğümüzden çok daha fazla türle etkileşim içinde. Belki bu mantığı kavramak çevreye istediğimiz şekilde müdahale etme kibrinden bizi uzak tutabilir.