Tarımda "organik" deyimi üretim aşamasında hiç bir kimyasal kullanılmayan gıdalar için kullanılıyor. Yani hormon, kimyasal gübre gibi katkılardan uzak bir şekilde yetiştiriliyor ürünler. Peki kimyasalları bu zamana kadar kullanırken bir sorun yokken neden bir anda bunun zararları şu anda konuşulmaya başlandı ve kimyasal karşıtı bir pazar yaratıldı.
Kimyasal maddelerin ürünlerimizin içine girmesi yaklaşık 30 40 yıl öncesine dayanıyor. O zamanlar kullanımı o kadar yaygın olmasa da günümüzde artık her ürün, yanında ismini bilmediğimiz onlarca katkı maddesiyle tüketiciye pazarlanıyor. Her bir maddenin türlü türlü amacı bulunuyor. Raf ömrünü arttırma, renklendirme, tatlandırma vb. gibi. Çoğunun uzun vadede ne gibi sağlık sorunlarına yol açtığı ve birbiriyle olan etkileşimini bilinmiyoruz. Bir dönem uzun zaman manşetler de kalan "monosodyum glutamat" yani nam-ı değer "beşinci tat" belki hepinizin hafızasındadır hala. Cipslerden başlayarak bir çok ürünün içinde bu maddenin olduğu biliniyordu. Alzheimer, parkinson, çocuklarda dikkat bozukluğu gibi sağlık sorunlarına yol açtığı ile ilgili sayısız haber yapıldı. Tabi yine ortada yeterli ve güvenilir bilimsel kaynak eksikliği de olsa da bu algı yönetiminin üzerine çoğu firma sanki hiç bir şey olmamış gibi ürünlerinin üzerine "Mono sodyum glutamat içermez" ibarelerini koyarak yollarına devam ettiler. Olan bu zamana kadar bu ürünleri tüketenlere oldu.
Bu örneği vermemin nedenine gelince, kullandığımız çoğu kimyasalın nasıl etkilere yol açtığını bilmiyoruz ve denetim yeterli bile olsa çoğu kimyasalın üzerinde yeteri kadar araştırma yapılmıyor. Hal böyle olunca yine medya'nın ve pazarlamacıların eline düşüyoruz bilinçsizce.
Kimyasallara göz yumuyoruz çünkü artık tüketim alışkanlıklarımız ciddi mana da değişti. İstediğimiz ürüne o an sahip olmak tek derdimiz. Ne mevsimleri bekliyor ne de o dönemin hasadıyla ilgileniyoruz. Raflar da aradığımız ürünün olmaması gibi bir senaryo neredeyse yok. Beklemeye tahammülümüz kalmadı ve doğanın bize ayak uydurmasını istiyoruz bizim ona uydurmamız gerekecek yerde.
Marketlerde çoğu ürün ithal, ülkemizde üretimi yok, olsa bile marka algımız bizi yerel pazardan uzak tutuyor çoğu zaman.
Biz devasa ekonomide talep yaratırken üretici de bu talebe cevap vermenin yollarını arıyor. İşte kimyasallar başta da söylediğim gibi onlar için çözüm. Çünkü sizin için ürünlerin raf ömrünü arttırıyor, mevsiminde bile değilken sizin için o meyveleri yetiştiriyor. Bilmediğiniz deniz aşırı ülkelerden gemilerle sofranıza kadar getirdiği bu ürünlerin kalitesini korumak için kimyasallardan yardım alıyor. Kiminin tadını beğenmiyorsunuz karşılığında tatlandırıcı içereni tercih etmek durumunda kalıyorsunuz. Kiminin şekli hoşunuza gitmiyor. Bu kez de farklı bir kimyasal sorunu çözüyor. Yani talebi yaratan biz tüketiciler kendimizi bile bile bu uçuruma sürüklüyoruz farkında olmadan.
Tarım ürünleri de bu bilinçsiz yönlendirmelerden ve tüketimden tabi ki nasibini almaya başladı artık.
Önceden ürün miktarı hasat mevsimin bereketine göre şekillenir fakat yine de ciddi mana da düşüş yaşandığı görülmezdi. Toprak kalitesini yükseltecek bir yaklaşım olmasa da üretici en azından toprağının kalitesini düşürecek uygulamalara başvurmazdı. Ne zaman ki şehirlerde talep ekonomisi patladı işte o zaman çiftçiler de var olan arazilerinden en yüksek verimde mahsulü kaldırmak istediler. Çünkü talebi karşılayamıyorlardı ve paranın kokusu köylerde hanelerin içine kadar girmiş durumdaydı.
Meyvelerin ve sebzelerin her mevsimde gelen talebi üreticiyi hormonlara ve değişik kimyasal takviyelere zorladı. Gübrelerin kimyasal olanı tercih edildi. Yabancı otlarla mücadele için yine aynı yola başvuruldu. Yetmedi zararlı böcekler için ilaçlama yapıldı. Yok ettikleri zararlıların yerini bu sefer başka zararlılar almaya başlayınca farklı böcekler için farklı pratikler gelişti. Meyvenin şeklini beğenmeyen tüketiciler için farklı melezlemeler yapıldı. Yeri geldi domatesler cilalandı ve parlatıldı.
Sonuç olarak çiftçi artık artan maliyet fiyatlarından dolayı hiç bir kazanç elde edemez hale geldi ve üstelik toprakları da ölmeye yüz tutmuş durumda. Çoğu köyden kente göç hikayesinin temelinde bu nedenleri duymak artık hiç de şaşırtıcı değil.
Ekolojik dengeyi günü kurtarmak adına yaptığımız kısa vadeli kazanç hesaplarıyla yerle bir ettiğimiz için artık kimyasala daha da muhtaç duruma gelirken sağlık yönünden ise daha çok tedirgin oluyoruz.
Bu yüzden "Organik" kavramına bu kadar talep yaratmaya başladık. Haliyle bilinçsiz kesimde bu deyimden sıklıkla faydalanmaya çalışıyor. Değişen pek bir şey yok aslında. Kullandıkları bazı pratiklerden vazgeçseler de çoğunlukla kimyasal kullanmaya devam ediyorlar.
Özetle organik kavramı ülkemizde içi boş hiç bir anlam ifade etmeyen bir kavrama dönüşmüş durumda.
Bu kısır döngünün çözümü kimyasalları tamamen bırakmak noktasında da değil artık. Yeni uygulamalarda, toprağı eski haline getirmek için iyileştirme çalışması yapılması bu aşamada çok önemli. Toprağı nasıl iyileştirebiliriz sorusunun cevabını da başka bir makaleye bırakalım.